Yıllardır oturduğumuz bu küçük kasabada hayat her zamanki sakinliğiyle akıp gidiyordu. Her sabah işe gitmek, her akşam eve dönmek, bir düzen haline gelmişti. Eşim ile 12 yıldır evliyiz ve iki çocuğumuzla mutlu bir hayat sürüyorduk. Onlar için her şeyi yapmaya hazırdım; hem maddi hem manevi. Küçük bir inşaat firmasında çalışıyordum. Bazen çok yorulsam da evin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için daha fazla çalışmayı göze alıyordum. Ancak son birkaç aydır Eşim bir değişim fark etmiştim. O neşeli, güler yüzlü kadın gitmiş, yerine sessiz ve mesafeli birisi gelmişti. İlk başta bunun günlük hayatın yorgunluğu olduğunu düşündüm. Çocuklar büyüyor, sorumluluklar artıyordu. eşim, evde iki çocukla baş başa kaldığı için yorgun olabilirdi. Ama zamanla, aramızdaki bağın kopmaya başladığını hissetmeye başladım. Beni eskisi gibi dinlemiyor, konuşmalarımıza sanki duvar örüyordu. Bir akşam işten geç çıkmıştım. Eve dönerken Eşimi düşündüm; belki biraz daha ilgilenmeli, daha fazla zaman ayırmalıydım. Sonuçta bir evliliğin emek istediğini bilmek yetmiyordu, bunu göstermek gerekiyordu. Aramızdaki mesafeyi kapatmaya karar verdim. Eve vardığımda çocuklar uyuyordu. Eşim ise mutfakta oturmuş, önünde bir fincan kahveyle sessizce düşünüyordu. “Konuşabilir miyiz?” dedim, biraz çekinerek. Bana baktı, ama gözlerinde bir şeyler eksikti. “Elbette,” dedi, fakat sesindeki soğukluk içime işledi. Sandalyeye oturdum, elimdeki çantayı masanın üzerine bıraktım. Nerden başlayacağımı bilemiyordum. işte o an telefoon çaldı ve bir anda heycanın yapıp neyapamacagını şaşiır mış gibi hemen diğer odaya koştu..
Telefondan sonra üstüne gitmedim.. Ve sözüme başladım..
“Son zamanlarda seni kaybediyormuşum gibi hissediyorum,” diye başladım. “Aramızda bir şeylerin değiştiğini fark ediyorum. Ne oldu? Neden böylesin?”
Leyla derin bir nefes aldı, sanki söyleyeceği şeyler dilinin ucunda ama söyleyemiyordu. Gözleri dalgın bir şekilde pencereye kaydı. “Bazı şeyler kolay olmuyor,” dedi sonunda. “Ben de bilmiyorum…”
Bu belirsiz yanıt beni daha da endişelendirmişti. Leyla’nın gözlerinden bir şeyler sakladığı açıktı. O gece konuşma fazla ilerlemedi. Sessizce yatağa gittik, ama o yanımda değil, salonda uyudu.
Ertesi gün iş yerinde yine düşünceliydim. Zihnim hep Leyla’ya kayıyordu. Ne yapmalıyım, ne söylemeliyim, nasıl düzeltebilirim? Akşamları eve dönmek artık bir umut değil, bir yük olmuştu. Eşimi kaybediyor olma fikri içimi kemiriyordu. O kadar dalgındım ki, ustabaşım Ahmet bile fark etmişti.
“Sen iyi değilsin bu aralar,” dedi bir gün. “Biraz izin al, kafanı dinle.”
Bu tavsiye hoşuma gitmişti. Belki biraz uzaklaşıp düşünmek iyi gelecekti. Evden birkaç gün uzaklaşmak, Leyla’yla aramıza bir nefes boşluğu bırakmak belki de çözüm olurdu. Üç günlüğüne memlekete, eski dostum Ali’nin yanına gitmeye karar verdim. Bunu Leyla’ya söylediğimde tepki vermedi. Belki de bu süre ikimiz için de iyi olacaktı.
Üç gün Ali’nin yanındaydım, ama Leyla hep aklımdaydı. Ona mesajlar attım, ancak yanıtlar kısa ve soğuktu. Üçüncü günün sonunda dayanamadım, erkenden dönmeye karar verdim. Akşam saatlerinde kasabaya vardım ve evin önünde durduğumda içimde garip bir his vardı. Sessizlik içinde eve girdim. Çocuklar uyuyordu. Leyla’nın odada olduğunu fark ettim.
Sessizce odanın kapısına doğru ilerledim. Bir an duraksadım. Kapıyı açmak, hayatımın geri kalanını değiştirecek bir adım gibi geliyordu. Kapıyı yavaşça açtım. İçeride, Leyla elinde bir mektup tutuyordu. Beni fark edince irkildi. Gözleri dolmuştu.
“Ne oluyor?” diye sordum, kalbim hızla çarparken.
Leyla mektubu bana uzattı, sesi titriyordu. “Bunu yazmak zorundaydım,” dedi. “Sana her şeyi anlatmam gerekiyordu, ama cesaretim yoktu.”
Mektubu açtım. Gözlerim satırlara kayarken, yazılan her kelime içimi daha da yakıyordu. Leyla, bir süredir benden uzaklaştığını, evliliklerinin o eski heyecanını kaybettiğini itiraf ediyordu. Ancak en acı verici kısım, kalbinde başka birine yer açmış olmasıydı. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, farkına vardığında çoktan geç olmuştu. Ama beni terk etmek istemediğini, evliliğimizi kurtarmak için çaba göstermek istediğini de yazmıştı.
Beni en çok yaralayan, Leyla’nın bana yalan söylemiş olmasıydı. Mektubu bitirdiğimde başım döndü, gözlerim karardı. Hiçbir şey söyleyemedim. Leyla gözlerimin içine baktı, sanki bir şeyler söylememi bekliyordu. Ama kelimeler boğazıma düğümlenmişti.
Sessizce odadan çıktım. İçimde fırtınalar kopuyordu. Bir taraftan onu hala seviyordum, diğer taraftan güvenim tamamen sarsılmıştı. Ne yapmalıydım? Onu affedip yeniden başlamaya çalışmak mı? Yoksa her şeyi geride bırakıp yeni bir hayat kurmak mı?
Gece boyunca uyumadım. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kararımı verdim. Leyla ile konuşacaktım, bu durumu birlikte çözmeye çalışacaktık. Evliliğimiz her şeyden değerliydi. Ama en başta, her şeyin temelini yeniden inşa etmemiz gerekiyordu: güveni, sevgiyi ve sadakati.
Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.